728 x 90

İstiklâl Marşı Derneği Sakarya Temsilciliği Açılışında Şair İsmet Özel’in Konuşması

İstiklâl Marşı Derneği Sakarya Temsilciliği Açılışında Şair İsmet Özel’in Konuşması
Bizim Türkler olarak bütün İslam âleminde hususi bir yerimiz vardır.

Şair İsmet Özel Sakarya konuşması.

İstiklal Marşı Derneği 6 Şubat 2007 tarihinde kuruldu. Dernek ilmî faaliyetlerinin yanı sıra neşriyat çalışmalarına ağırlık vermektedir. Kurucu ve onursal Genel Başkanı Şair İsmet Özel’dir. Sakarya’da 3 Kasım 2018 yılında il temsilciliği açılmıştır. Şair İsmet Özel’in ve dernek mensuplarının katıldığı açılış programında İsmet Özel kısa bir konuşma gerçekleştirmiştir. Bu konuşmayı sizlerle paylaşıyoruz.

Durmuş Küçükşakalak: Bu bir basın toplantısı, daha fazla meşgul etmeyeyim. Basın mensubu varsa, soruları varsa, sorularına cevap vermeye çalışalım.

İsmet Özel: Anlaşılan yok. Yani neden bu böyle oluyor? Neden aslında bütün gözlerini, bütün kulaklarını bizim ne yaptığımıza çevirdikleri halde hiçbir şey göstermiyorlar? Çünkü gavurca adı conspiration du silence denen bir şey vardır. Buna bazıları Türkçe “susuş kumkuması” diye tercüme ederler. Yani görmezden gelerek tehlikeyi atlatmak yani. Hiç şüphesiz kâfirlerin bütün dünyada en korktukları şey İstiklâl Marşı Derneği’dir. Yani İstiklâl Marşı Derneği imanla küfür arasındaki çizgi üzerindedir. Başka bir yerde değildir.

Basın bildirisindeki bir hususu dikkate arz etmek istiyorum. O da, iki şey söz konusu edildiğini söylüyor basın bildirisi: Türkiye’nin vatanlaştırılması yahut Türk topraklarının doğması, bir de Haçlı seferleri. Orda bir takdim tehir… 

Fikret Demir: Haçlı Seferleri, evet. Haçlı Seferleri’nin defedilerek.

İsmet Özel: Önce Haçlı seferlerinin başarısızlığa uğraması. Yani sekiz Haçlı Seferi var. Ama Katolik Kilisesi’nin… -Ben İstiklâl Marşı Derneği kurulduğundan beri buna dikkat çekmek istiyorum; ama yani neden işte bu basın toplantısı olduğu halde basından bir soru gelmiyor bize? Çünkü işin aslı bir yerlerde başka türlü dönüp dolaşıyor. Şimdi Haçlı Seferleri bütün dünyada söz konusu olan sekiz sefer olarak biliniyor. Birinci, ikinci, üçüncü diye hepsi anlatılır.- Ama Katolik Kilisesi üç istikamette haçlı seferi yapmıştır. İlki Müslümanlığı fark edilmeyen Hıristiyanlar üzerinedir. Yani Katolik Kilisesi Müslümanlığı fark edilmeyen Hıristiyanlar üzerine Haçlı Seferi yapmıştır. Yani ilk Haçlı Seferleri batıya doğrudur. Bogomillerin Avrupa’da aldıkları şekil, Katarlar, onlar üzerine Haçlı Seferi yapılmıştır. Bu insanlar Hıristiyan sayıyorlardı kendilerini ama Katolik Kilisesi’nin kiliselerine rağbet etmiyorlardı. Şarap içmiyorlardı, domuz eti yemiyorlardı, altına el sürmüyorlardı. Yani mecburen alışveriş için altına dokunuyorlardı, o kadar. Bu insanların üzerine Katolik Kilisesi Haçlı Seferleri yaptı. Bir keresinde Papa’ya diyorlar ki: “Ama aralarında çok samimi Hıristiyanlar var.” Papa’nın verdiği cevap şu: “Hepsini öldürün. Tanrı kendininkileri seçecektir.” Anlatabiliyor muyum? Bu bir. İkincisi kuzeye doğru, yani İskandinavya ve mücavir alanı içinde gene Katolik Kilisesi ile başı hoş olmayan ve gene Kilise’nin suistimali, istismarı yüzünden oraya cephe almış olan ve Hıristiyan da olmayan, kendi mahalli inançlarına bağlı olan insanlar üzerine Haçlı Seferleri yapılmıştır. Bizim üzerimize yapılan Haçlı Seferi aslında bütün dünyada böyle bilinmesi istenir: Müslümanlara karşı. Değil, Türklere karşıdır. Hıristiyan takvimine göre 1071 Malazgirt Savaşı’dır, Birinci Haçlı Seferi 1095’tir. Anlatabiliyor muyum? Malazgirt Savaşı’nın sonuçları asıl Katolik Kilisesi’ni harekete geçirmiştir. Ve bunlar, Haçlılar yola çıkarken mesela yollarının üzerindeki Katolik olmayan Hıristiyanları ve Yahudileri de öldürdüler. Yani Haçlı Seferleri sırasında Yahudiler çok zarar gördü, yani. Bu önemli bir şey, yani biz Avrupalıları iklim bakımından namüsait, toprak bakımından verimsiz bir sahaya Türkler olarak icbar ettiğimiz için bu iş bir şekil almaya başladı. Hangi iş? Modernlik dediğimiz şey. Yani İstanbul’un fethini tarih kitapları Orta Çağ’ın sonu, Yeni Çağ’ın başlangıcı olarak ilan ediyorlar, değil mi? Bu da gene Hıristiyan takvimine göre 15nci asrın ortası, 1453. Biz daha şu anda 1440 senesindeyiz, biz daha gelmedik. Anlatabiliyor muyum? Biz daha oraya gelmedik yani, Müslümanlar olarak yani. Onlar Yeni Çağ’larından bahsediyorlar, biz daha onların zamanına gelmedik yani. Bunları düşünmemiz lazım eğer Müslümansak. “Aslında kâfirler voliyi vurdu. Zaman onların zamanıdır. Bizim yapacağımız şey, şartlara intibak, bundan ibarettir” diye düşünen insanlar kendilerini Müslüman sanmasın. Bize de kendilerini Müslüman diye yutturmasınlar. Yani biz iki kere vatan sahibi olduk. Birincisi Hıristiyan 13ncü asırda. Yani bakın, zamanı hesaba katın. 1071 demek 11nci asır demek. Ben ne diyorum? 13ncü asırda vatan sahibi olduk. Demek ki bir tekevvün, bir tekâmül bahis konusu. Yani öyle boyacı küpü gibi daldır çıkar vatan sahibi olunmadı. Bir şey oldu. Yani bizim Gaza Beyliklerimiz İslâm kültürünün tecessümüne imkân veren bir hayat alanı ortaya çıkardılar. Bu alanı istismar ve suistimal edenler başka bir yol tuttular. Bu da gene Hıristiyan takvimine göre 1922 yılına kadar devam etti, yani onların tuttukları yol. Gaza Beylikleri esastır. Gaza Beylikleri bizim dünyanın en seçkin Müslüman, Türklerin, yani biz dediğim Türklerin dünyanın en seçkin Müslümanları olduğunun senedidir. Yani böyle bir senet doğdu Gaza Beylikleri ile. Dünyanın en makbul Müslümanları Türklerdir. Öbürleri de Müslümandır ama makbul değillerdir. Çünkü Türkler küfür âlemini geri adım atmaya icbar etmiş insanlardır. Bizim Türkler olarak bütün İslam âleminde hususi bir yerimiz vardır. Bunu eğer Türklerin yaşamadığı yerleri gezenleriniz varsa bizzat kendileri rastlamışlardır. Orada bir Türk varsa onu mutlaka imam yaparlar. Yaşayanlar var bunları. Yani Endonezya’ya gittiniz, Türk olmanız hemen sizi imam yerine sürükler. Türk’sün sen, daha kimin arkasında namaz kılacağız, yani? Bütün Avrupa ihtida eden insanlara “Türk oldu” demiştir, yüzyıllar boyunca. Hiçbir zaman “Müslüman oldu” denmemişlerdir, “O Türk oldu artık.” Yani adam Fransız, Alman, İtalyan, İspanyol ihtida ettiği zaman Türk oldu dediler, Türk oldu bu, “Müslüman oldu” denmedi hiçbir zaman. Biz bu milletiz. Yani dini ile milliyetini bir ifadede birleştiren bütün yerküre üzerinde iki unsur var: birisi Türkler, diğeri Yahudiler. Yani “Yahudi’yim” dediğin zaman dinini ve milletinin söylemiş oluyorsun. “Türküm” dediğin zaman da dinini ve milliyetini belli etmiş oluyorsun. Türküm ama Katolik’im, nah! Kim yer bunu? Yani öyle şey yoktur yani. Öyle bir şey olmamıştır. İşte Allah razı olsun Genel Başkanımız bir konuşmasında bize Hıristiyan Türk olarak yutturulmak istenen Gagavuzların Keykavus’un mürtetleri olduğunu izah etti. Diğerinin de yani “Yahudi Türk olur, bakınız Hazarlar” dendiğinde de onun aslında diaspora sırasında doğuya doğru hareket etmiş olan Yahudiler olduğunu, Türk mürk olmadıklarını… Filistin’in adını da Romalılar koydu. Yani orası Yeruşalim, Darüsselam, Jerusalem olarak bilinen bir yerdi. Ama kocaman bir Roma İmparatorluğu var değil mi? Bir şehirden bir İmparatorluk çıkmış. Her tarafa doğru devlet ilerlemiş, genişlemiş. Rotterdam’da bir şiir festivaline beni davet ettikleri zaman o festivalin ana teması Akdeniz idi. Ben de davet edildiğim haberini aldığım zaman madem festivalin teması Akdeniz’dir, benim de “Akdeniz’in Ufka Doğru Mora Çalan Mavisi” diye bir şiirim var dedim. Onlar da hemen bayılarak bunu “Tamam, onu oku” dediler. Festival açılırken Akdeniz üzerine şiir yazmış birkaç, dünyadan şair şiirlerini okudu. Yani biz bunları okuduk, sonra festivaldeki şiirlerimizi okuduk. Yani önce bir Akdeniz üzerine şiir yazmış olan şairler şiirlerini okudu festivalde. Sıra bana geldiği zaman mikrofondan onlara dedim ki: Siz dedim, bu bizim Akdeniz dediğimiz denize İngilizce mediterranean, Fransızca méditerranée, Almanca Mittelmeer diyorsunuz. Ne demek méditerranée? Toprakların ortası demek.  Méditerranée; terre, la terre. Mediterranean, toprakların ortası. Hangi toprakların ortası? Bütün Roma İmparatorluğu Akdeniz’in etrafını çevirmiş. İmparatorluğun ortasında kalan su: méditerranée. Almancası tam Mittelmeer orta deniz olarak söylüyor. Siz böyle diyorsunuz çünkü gâvursunuz demedim onlara. Biz dedim, biz dedim Akdeniz deriz. Yani White Sea. Çünkü medeniyetin doğduğu yerde yani Mezopotamya’da… Mesopotamia, Yunanca ne demek?

Türkler küfür âlemini geri adım atmaya icbar etmiş insanlardır. Bizim Türkler olarak bütün İslam âleminde hususi bir yerimiz vardır. Bunu eğer Türklerin yaşamadığı yerleri gezenleriniz varsa bizzat kendileri rastlamışlardır. Orada bir Türk varsa onu mutlaka imam yaparlar. Yaşayanlar var bunları. Yani Endonezya’ya gittiniz, Türk olmanız hemen sizi imam yerine sürükler.

Dinleyici: İki nehir arası.

İsmet Özel: Evet. Mesopotamia. Potamus. Hippopotamus denizaygırı demek. Burada kuzeydeki denize Karadeniz demişler. Neden? Çünkü yönler renklerle ifade ediliyor. Kara, kuzey. Güneydeki denize Kızıldeniz demişler. Neden? Çünkü kızıl, güney demek. Doğudaki denize Sarı Deniz demişler. Çin’in doğusu, gidiyorsun gidiyorsun, deniz çıkıyor karşına. Doğuya gidiyorsun gidiyorsun, ne kadar doğuya gidiyorsun? Karşına deniz çıkıyor. Sarı Deniz, doğudaki deniz. Peki Sarı Deniz’in ötesinde ne var? Yaban eller var. Yaban ne demek? Arapça, Arapça yaban ne demek? Japon. Japon demek için Arapça ne dersin?

Dinleyici: Yaban.

İsmet Özel: He işte. Sen bunu Türkçe kelime sanıyorsun “Yabani”, anlatabiliyor muyum? Yabani, Sarı Deniz’in ötesindesin artık. Doğudan da doğudasın, yabanisin yani. Medeniyetin doğduğu yerin batısında kalan suya da biz Akdeniz demişiz. Ama onlar gavur oldukları için oraya orta deniz diyorlar. Yani, biz Türkler olarak kendimize bir vatan edindiğimizde onların dünyalarını yıktık. Türkler vatan sahibi olmakla Türk olmayanlar hüsrana uğradı. Türkler vatan sahibi olunca Türk olmayanlar hüsrana uğradı, bütün Türk olmayanlar; kim olursa olsun. İstiklâl Marşı Derneği bu şerefi tebarüz ettiriyor, bu kadar. Biz Türk’üz, onlar hüsrana uğramış insanlar, yazık. Onları hüsrana uğrattığımız için hiç pişman değiliz. Yazık onlara. Yani çünkü şu anda içinden gavur olup da dışından Türk ya da Müslüman görünen insanlar onlara acıyorlar. Ve bu alçaklar diyorlar ki ben sadece Müslümanların lehine bir şey yapmıyorum, ben bütün insanların lehine iş yapıyorum diyorlar. Ben bütün insanların faydasını gözetiyorum, diyorlar. Bütün insanların faydasını gözetiyorsan İslâm’la savaş halindesin demektir. Çünkü biz, Allah bizi gayr-i müslimleri zor durumda bırakmamız için yarattı. Bizim var olmamızın tek sebebi bu. Gayr-i müslimler bu dünyada rahat edemesin. Yani biz, yani hadisle sabit, yani dünyada zaten rahat yoktur. Öyle mi? Ama biz, biz zaten rahat aramıyoruz. Ama onlar rahat etmesin. Yani gavurlar niye rahat edecekmiş? Ben rahat aramıyorum zaten. Hani benim derdim rahat değil. Ama niye karşımda burnunu karıştırıp, kıçını kaşıyacak bir adam? Yani buna razı değiliz biz. Onun için, onun için Müslümanız. Başka bir sebeple değil! Türklüğümüz de bu yüzden üzerimizden atamayacağımız bir şeydir Müslümansak eğer. Bütün dünyada bütün Müslümanlara gidin bakın, dinine sadıksa “Sen de nihayet bir Türk’sün değil mi?” “Tabii ki.” diyecektir. Bütün Müslümanlar. Dünyadaki bütün Müslümanlar. Afrikalılar, Endonezyalılar falan filan, “Sonunda sen de Türk değil misin?” dediğin zaman “Tabi tabi” diyecekler. Arap dünyasında çocuğuna “Türk” ismi veren, sayısını bilmiyorum, dünya kadar insan var yani. “Türk” çocuğun ismi, Türkî, yani. Çünkü biliyor neyin ne olduğunu, doğan çocuğuna “Türk” ismini veriyor.  Yani ben bu sözleri söylemekten utanıyorum. Çünkü ben niçin bunları söyleyeyim? Bunlar sizin zaten içinizde olan şeyler olması lazım. Ben bunları niye size söyleyeyim? Sizi niye bir şeye ikna etmeye çalışayım? Niçin bir şeye inandırmaya çalışayım? İnanmıyorsanız canınız cehenneme! Yani canınız cehenneme! Ben size kendimi beğendirmek mecburiyetinde değilim. Beğenmeyin. O kadar. 

Bütün insanların faydasını gözetiyorsan İslâm’la savaş halindesin demektir. Çünkü biz, Allah bizi gayr-i müslimleri zor durumda bırakmamız için yarattı. Bizim var olmamızın tek sebebi bu. Gayr-i müslimler bu dünyada rahat edemesin. Yani biz, yani hadisle sabit, yani dünyada zaten rahat yoktur. Öyle mi? Ama biz, biz zaten rahat aramıyoruz. Ama onlar rahat etmesin. Yani gavurlar niye rahat edecekmiş?

3 Kasım Cumartesi, Sakarya

Kaynak: istiklalmarsidernegi.org.tr

Son Yazılar